“Dalga” konusu Kasyopya celselerinde pek çok kez ortaya çıktı ve pek çok insan, Kasyopyalılar tarafından gelecekteki deneyimlerimizin bir parçası olacağı belirtilen bu gizemli olay hakkında daha ayrıntılı bilgi istemek için bana yazdılar. Bu pek çok başka konuya referansları olan öyle geniş bir konu ki, şimdiye kadar bununla ilgilenmeyi hep erteledim. Fakat artık bu konulardan bazılarını konuşmak için uygun bir zaman sanırım.

Kasyopyalılarla henüz “test modunda” olduğumuz ilk temaslarımızın birinde, bir gece, son derece genel bir soru sordum:

23 Temmuz 1994

S: (L) Gezegensel Değişimler’e neden olan şey nedir?
C: Elektromanyetik dalga değişimleri.

S: (L) Daha spesifik olabilir misiniz?
C: Helyografik [güneşle ilgili] alanda boşluk.

Bu cevaptan fazla birşey anlamamıştım çünkü pek kavranabilir birşey değildi ve henüz celseleri teybe kaydettiğimiz bir aşamada değildik. Dolayısıyla herşeyi not etmeyle fazlasıyla meşguldüm. Fakat konumuz ilerledikçe bu cevap çok önemli hale gelecek, aklınızda olsun!

Bir çeşit tuhaf “dalga” fikrine ilk rastlayışım, bir kaçırılma mağduru olan “Candy” ile yaptığım ve High Strangeness kitabında tanımladığım bir hipnoz celsesindeydi. Kitap ilgili celsenin transkriptini de içeriyor. Bu celsede ortaya çıkan son derece garip pek çok şey vardı ama biz Dalga üzerinde odaklanacağız. Bu ilk referansı ve genel bağlamı verdikten sonra şimdi belirli ayrıntılara gözatalım:

C: Bize türlü türlü yıkımlar gösteriyorlar [“kaçıranlar”]. Şehirler parçalanmış demir yığınları halinde. Pek güvenli bir durum olmayacak… Gezegen emniyette olmayacak.

S: Yıkıma neden olan şey nedir?
C: Bilmiyorum. Bir dalganın oluştuğunu görüyorum.

S: Bir dalga mı oluşuyor?
C: Hı hı.

S: Dalgayı oluşturan şey nedir?
C: Birşey göremiyorum.

S: Bu dalga oluştuğunda ne yapıyor?
C: Ekseni kaydırıyor. Manyetik eksen. Dalga manyetik ve bizim de manyetik eksenimiz var. Dalga manyetik ekseni bozuyor. Eksene birşey yapıyor ve eksen kayıyor.

S: Peki bu eksen bozulmasının sonucu nedir?
C: Dünya’nın döndüğünü görüyorum. Ama normal değil, dengesizce.

S: Tamam. Bu dengesiz dönüşün sonucu nedir?
C: Yıkım.

S: Bu dalganın nereden geldiğini göremiyorsun, öyle mi?
C: Birşey göremiyorum.

S: Doğal bir dalga mı, yoksa yapay mı?
C: Bunun anlamını bilmiyorum. Birileri neden oluyor… Birşeyleri bozuyorlar. Gördüğüm tüm o gemiler….

S: Dalgaya bu gemiler mi neden oluyor?
C: Birşeyleri yıkıyorlar. Bir yıkım var.

S: Geldiklerini gördüğün gemi filoları, bu yıkımdan önce mi yoksa sonra mı geliyorlar?
C: Söyleyebileceğim tek şey dalgayla birlikte geldikleri.

S: Dalgayla mı geliyorlar? Bu dalganın nereden geldiğini göremiyor musun?
C: Görebildiğim tek şey hazırlanmamız gerektiği.

S: Nasıl hazırlanacağız?
C: Bizi hazırlıyorlar.

S: Kendimiz yapmamız gereken birşey var mı?
C: Programlanıyoruz.

S: Bir insanın programlandığı nasıl anlaşılabilir?
C: Tetiklenmeler olacak. Belirli şeyleri yapmaya ayarlanıyorsun… Filmler, kitaplar, çeşitli şeyler, bilinçaltındaki şeyleri tetikliyor. Bir anahtar veya çark görüyorum… Çarkın oluşması… İki çark birleşiyor ve tetiklenme gerçekleşiyor.

S: Tamam. Bahsettiğin bu dalga, sence uzayın derinliklerinden mi geliyor, yoksa bizim güneş sistemimizden mi?
C: Kendi rotasında ilerliyor! Biz onun hakkında birşey bilmiyoruz. Ama biri biliyor!

S: Kim biliyor, devlet biliyor mu?
C: Evet.

Bu noktada bile Candy’nin bahsettiği dalga ile önceki celsede Kasyopyalıların söz ettiği dalga arasında bir bağlantı kurmamıştım. Şunu da belirtmem gerekiyor ki Candy’ nin önceki celse hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Kasyopyalılarla bir sonraki temasta Gezegensel Değişimler konusunu tekrar açtım ve The Noah Syndrome adlı kitabımda (kitap güncellenerek Secret History adını aldı) sunduğum fikirlerle ilgili bir soru sordum ve konu ilerlerken özellikle Candy’nin belirttiği dalgayı sordum:

30 Eylül 1994

S: (L) Güneş’in düzenli aralıklarla çok büyük miktarda elektromanyetik enerji yaydığı ve bu enerjinin güneş sistemindeki gezegenlerin birbirleriyle daha fazla veya daha az etkileşmelerine neden olduğu doğru mu?
C: Dış titreşimsel olaylarla belirlenen diğer düzensiz etkiler.

S: (L) Tür “ölüşlerinin” periyodikliğinin kaynağı Güneş değil yani, öyle mi?1
C: Bazen. Pek çok sebep var.

S: (L) Peki saat gibi tekrarlı bir şekilde işleyen bu şeyin kaynağı nedir? Düzenli bir etki kaynağı var mı?
C: Komet yağmurları.

S: (L) Bu komet yağmurları nereden geliyor?
C: Kendi yörüngesi olan bir küme.

S: (L) Bu komet kümesi Güneş etrafında mı dönüyor?
C: Evet.

S: (L) Bu komet kümesi hangi sıklıkla ekliptik düzlemine geliyor?
C: 3600 yıl.

S: (L) Sümerlilerin Geçiş Gezegeni veya Nibiru olarak tanımladıkları cisim neydi?
C: Kometler.

S: (L) Bu komet kümesi mi?
C: Evet.

S: (L) Bu komet kümesi tek bir kütle olarak mı görünüyor?
C: Evet.

S: (L) Şu anda Dünya’ya yaklaştığı söylenen kütle bu mu?
C: Evet.

S: (L) Annunaki kimdi?
C: Dünyadışı varlıklar.

S: (L) Nereden geliyorlardı?
C: Zeta Retikuli.

S: (L) Komet kümesi Dünya’ya her yaklaştığında oluşan korku, kaos vs’nin yarattığı ruh enerjisini emmek için mi geliyorlar?
C: Evet.2

S: (L) İki olay bir şekilde bağlantılı mı?
C: Evet.

S: (L) Şimdi burada olmalarının sebebi bu mu?
C: Yakın.

S: (L) Gezegenimize yaklaşan dalgayla birlikte buraya gelen büyük bir uzaygemisi filosu var mı?
C: Evet.

S: (L) Bu gemiler nereden geliyor?
C: Zeta Retikuli.

S: (L) Ne zaman varacaklar?
C: 1 ay ile 18 yıl arasında.

S: (L) Nasıl bu kadar geniş bir zaman farkı olabilir?
C: Bu o kadar büyük bir filo ki, mekan/zaman eğrisi düzensiz ve sizin zaman ölçümünüzle belirlenmesi zor.

S: (L) Bu araçlar bir çeşit “dalga” üzerinde mi geliyor?
C: Evet.

Bu ilginçti fakat saat epey geç olmuştu ve diğer soruları sonraki bir zamana erteledik. Fakat tahmin edilen varış süresi konusu beni rahatsız etmişti ve bu yüzden buna kesin bir açıklama sağlamak istiyordum. Bu aşamadan itibaren celseleri teybe kaydetmeye başladık.

5 Ekim 1994

S: (L) Zeta Retikuli’den bir uzaygemisi filosunun bir dalga ile birlikte buraya yaklaştığını düşünürsek, varış açısından mekan/zaman eğrisinin belirsiz olması ne anlama geliyor?
C: Kütle, çekim dalgası içindeki elektromanyetik transferi etkiliyor.

S: (L) Bu hususta bize biraz daha yardım edebilir misiniz?
C: Kütle zaman döngüsünü etkiliyor: küçük kütle eşittir kısa döngü, büyük veya yoğun kütle eşittir uzun döngü.

Bu cevabı bir türlü kavrayamıyordum ve üzerinde düşünmeden önce bu konuda nasıl ilerleme kaydedebileceğimi bilmiyordum. Sonraki süreçte bu konuya kendim hiç dönmedim (en azından kasıtlı olarak dönmedim) fakat konu hiç beklenmedik bir şekilde tekrar karşımıza çıktı. Paskalya Adası hakkında birşeyler okuyordum ve adadaki o son derece çirkin heykel başlarını merak ediyordum. Bu heykellerin hangi ırk veya grubu temsil ettiğini gerçekten bilmek istiyordum. Tahminimce bunları kim oyduysa kendilerini tasvir etmişlerdi çok basit bir şekilde de olsa ve bu, dünyanın eski zamanlarında hangi grupların nerede olduklarına dair bir ipucuydu. Bu yüzden bir gece Paskalya Adası hakkında bir soru sordum ve istediğimden çok daha fazlasını aldım:

02 Kasım 1994

S: (L) Paskalya Adası’ndaki taş kafaları kim oydu?
C: Lemuryalıların torunları.

S: (L) Yerliler bu taşların buraya yürüyerek geldiğini söylüyorlar. Bu doğru mu?
C: Hayır.

S: (L) Peki nasıl?
C: Ses titreşimi.

S: (L) Peki bu taşlar neyi temsil ediyordu?
C: Nefalim.3

S: (L) Nefilim’in görünümü böyle miydi?
C: Yakın.

S: (L) Bu, Lemurya’da Nefilim’in mevcut olduğu anlamına gelir mi?
C: Yakın.

S: (L) Lemurya’nın konumu neydi?
C: Güney Amerika Pasifik açıkları. Hemen yakınında Paskalya Adası’nın tüm çevresi Lemurya’nın kalıntıları.

S: (L) Lemurya’ya ne oldu?
C: Sizin Cennetten Düşme olarak tanımladığınız şeye yakın bir zamanda sulara gömüldü.

S: (L) Peki eğer Nefilim buraya 9-12 bin yıl önce getirildiyse [daha önce söylediğiniz gibi]…
C: Son ziyaret. 5 kez geldiler. Dönecekler.

S: (L) Nefilim dönecek mi? [En hafif deyimle şok olmuştum!] Nefilim ırkı şu anda nerede yaşıyor?
C: Orion.

S: (L) Orion takımyıldızında mı yaşıyorlar? Hangi gezegende?
C: Gezegenleri yok. Hareket halindeler.

S: (L) Tüm grup hareket halinde mi?
C: Üç araç.

S: (L) Her araçta kaç Nefilim var? [Sanırım bu noktada sesim titriyordu.]
C: Yaklaşık 12 milyon.

S: (L) Bize yardım etmeye mi geliyorlar? [Öyle umuyordum!]
C: Hayır. Dalga, komet kümesi. Hepsi aynı enerjiyi kullanıyor.

S: (L) Aynı enerjiyi nede kullanıyorlar?
C: Mekan/zamanda ilerleyiş.

S: (L) Yani bu komet kümesi olmasaydı mekan/zamanda ilerleyemezler mi?
C: Hayır. “Daha yavaş.”

S: (L) Yani bu dalga olmadan buraya varmaları daha uzun sürer. Dalga nereden geliyor?
C: Kümeyi izliyor.

S: (L) Dalga komet kümesini izliyor. Dalga ne içeriyor?
C: Yoğunluk/boyut sınırı.

S: (L) Yoğunluk sınır dalgası sürekli olarak komet kümesini mi izler?
C: Hayır.

S: (L) Komet kümesi her gelişinde yoğunluk sınırı ile ilişkileniyor mu?
C: Hayır, yoğunluk sınırı herşeyi kapsayan enerji realitesi değişimini izler.

S: (L) Bu yoğunluk sınırı bir boyut sınırı mı?
C: Evet.

S: (L) Tamam, yani yoğunluk sınırı yeni bir boyutu getiriyor.
C: Yoğunlukları titreştiriyor, dalgalandırıyor.

S: (L) Bizim boyutumuz mu dalgalanıyor veya titreşiyor?
C: Hayır.

S: (L) Dalgalanan nedir?
C: Kalınan yer. Gezegeniniz iki yoğunluk arasında gidip geliyor.

S: (L) Bu dalgalanma ne kadar sürede bir oluyor?
C: Yaklaşık her 309.000 yılda. [Dikkat edilirse bu süre neredeyse tam olarak gezegenimizin 12 presesyon süresine eşit]

S: (L) Diğer bir deyişle 4. yoğunlukta yaklaşık 300.000 yıl kalacağımızı söyleyebilir miyiz?4
C: Evet.

S: (L) Peki bu, “Düşme” öncesinde Cennetsi halin de yaklaşık 300.000 yıl sürdüğü anlamına gelir mi?
C: Evet.

S: (L) Gezegenimizin dalgalandığını söylediniz…
C: Hayır, yoğunluklar dalgalanıyor; gezegen bir yoğunluk içinde bir yer kaplar yalnızca.

S: (L) Bu diğer yoğunluğun mekan/zamandaki kaynağı nedir?
C: Mevcut enerjiler için fazla karmaşık.

S: (L) Üretici kaynak nedir?
C: Büyük döngünün parçası.

S: (L) Mayaların bahsettiği döngü mü bu?
C: Kısmen anlamışlardı.

S: (L) Maya takvimi 2012’ye kadar uzanıyor… Yoğunluk sınır değişim zamanı olarak bu doğru bir tarih mi?

C: Yakın. Sizin zaman ölçümünüzle hala belirsiz. Kertişler5 sizi dördüncü yoğunlukta yönetmeyi umuyor. 18 yıla daha yakın.

Ve yukarıdaki celsenin tarihinden 18 yıl sonrası Aralık 2012’ye denk geliyor. Fakat bunun üzerinde fazla odaklanmayın, çünkü keşfedecek daha pek çok önemli husus var. Dalga’dan tekrar bahsedilmesi başka bir masum veya alakasız soruya cevaben oldu:

7 Kasım 1994

S: Son zamanlarda atmosferin üst katmanında gama ışını patlamaları meydana geldiğine dair bir makale okudum. Bu gama ışını patlamaları neyin nesi?
C: Dalganın yaklaşmasıyla birlikte artan enerji.

Ve tekrar, bir deprem sorusunun cevabı olarak Dalga tekrar göründü.

24 Kasım 1994

S: (L) Bu son volkan patlaması hakkında bilgi verir misiniz? Sebebi neydi?
C: Dünyanın “ısınması.”

S: (L) Isınmaya neden olan şey nedir?
C: Titreşim frekansı değişimleri.

S: (L) Bu titreşim frekansı değişimlerinin kaynağı nedir?
C: Daha önce de söylediğimiz gibi, yaklaşmakta olan dalga.

S: (L) Yani bu dalga o kadar büyük ve geniş ki, mutlak varış noktasından yıllar önce etkileri hissediliyor, öyle mi?
C: Doğada tüm dalgaların varıştan önce bir “çekilme” aşamaları vardır.

S: (L) Bu bir dalganın sahile varmadan önce herşeyi kendine çekmesi gibi mi?
C: Evet.

S: (L) Yani şu anda geri emiş aşamasındayız. [el hareketleri ve sesle gösteriyor]
C: Güzel benzetme.

Güzel bir benzetme olabilirdi ama ben bu Dalga işi hakkında giderek daha ciddi düşünmeye başlıyordum.

26 Kasım 1994

S: (L) Bize güneş sistemimizle bir şekilde bağlantılı bir komet kümesi olduğunu ve bu komet kümesinin her 3600 yılda bir ekliptik düzlemden geçtiğini söylemiştiniz. Bu doğru mu?
A: Evet. Ama bu kez 4. yoğunluk boyut sınır dalgası üzerinde geliyor ve 4. yoğunlukta tüm gerçeklikler farklı.

S: (L) Tamam, yani komet kümesi boyut sınır dalgasıyla birlikte buraya geliyor. Peki buna göre güneş sistemine girdiğinde, bu boyut geçişi nedeniyle etkileri yumuşayacak mı? Bu hafifletici bir faktör mü?
A: Etkiler hafifleyecek.

Bu biraz rahatlatıcı oldu. Görünüşe göre Kasyopyalıların söylediği şey bu dalgada, onu kişinin frekansına göre kullanılmayı mümkün kılan bir özellik olduğuydu. Dolayısıyla aynı celsede bu konu hakkında birkaç soru daha sorduk:

S: (L) Yani tüm bunlar, kehanetlerdeki dünya değişimlerinin aslında anladığımız şekliyle fiziksel realitede meydana gelmeyebileceğini mi gösteriyor?
A: Emin olabilirsin.

S: (L) Yani tüm bu koşuşturmalar, hoplama-sıçramalar, oraya buraya gitmeler, onu bunu yapmalar…
A: Tamamen 3. seviye düşünüşü.

S: (L) Eğer tüm bunlar 3. seviye düşünüşü ürünüyse ve eğer bu kehanetlerin çoğu sembolikse, tahmin ediyorum ki bu kehanetler aslında enerjideki hareket ve değişiklikleri işaret ediyor.
A: Evet.

S: (L) Peki eğer bu enerji değişimleri meydana gelecekse, kehanetlerde değişeceği söylenen şey aslında gezegendeki insanlar ya da insan grupları ve belirli kitleler mi? Bu afetler bireysel ve veya kolektif bir temelde ruhta meydana gelecek afetleri mi yansıtıyor?
A: Yakın.

S: (L) Geçiş gerçekleştiğinde dünya üzerindeki insanların da 4. yoğunluğa geçeceğini, bir çeşit gençleşme süreci yaşayacaklarını falan söylemiştiniz. Peki 4. yoğunluktan tamamen habersiz olan ve 4. yoğunluğa geçmeyecek olan insanlara ne olacak? Farkında olan ve frekansları değişen insanların desteğiyle dalga onları da mı taşıyacak, yoksa başka bir yere gidip başka şeyler mi yapacaklar?
A: Adım adım sorun.

S: (T) Şimdi buraya gelen şey insan ırkını 4. yoğunluğa taşıyacak olan bir dalga mı?
A: Ve gezegeni ve bütün mekan/zaman sektörünü.

S: (T) O zaman buradaki herkesin içinde bulunduğu çalışma da tamamen bununla ilgili. Yani biz insan formuna girmiş ışık varlıkları olarak yeni frekansın tutucularıyız… Dalga buraya geldiğinde yeterince kişi hazırsa dalgayla birlikte yeni frekans burada sabitlenmiş olacak ve böylece gezegende olması planlanan değişim gerçekleşecek, öyle mi?
A: Evet.

S: (T) Yani biz şimdi dünya değişimlerinden, hayatta kalacaklardan ve kalmayacaklardan, yıkımlardan, 3., 4., 5. yoğunluk realitelerinden bahsederken, burada asıl kastedilen şey 3. yoğunluk bakımından gezegenin yok olması veya 3. yoğunluktaki nüfusun %90’ının ölmesi değil. Çünkü insanlar 4. yoğunluğa geçiyor olacak, öyle mi?
A: Vau! “Isınıyorsun.”

S: (T) Evet, yani biz yeni yoğunluğun frekans tutucularıyız. Yani insanların %90’ının hayatta kalmayacak olmasından kastedilen şey, geçirecekleri yoğunluk değişimi oluyor. Çünkü bir üst seviyeye çıkıyoruz. Tüm bu konular bununla mı ilgili?
A: Veya diğer bir olasılık, fiziksel afetlerin yalnızca 3. seviye dünyada “kalanlar” için meydana gelmesi.

S: (T) O halde kastettiğiniz şey bizim frekanslara uyumlanmamız ve böylece dalga geldiğinde 4. yoğunluğa mümkün olduğunca çok sayıda kişinin geçmesine yardım etmemiz ve böylece dördüncü yoğunluk KH güçlerinin6 bu gezegendeki hakimiyetinin sona ermesi. Geride kalanların enerjileri de karanlık güçler için yeterli düzeyin çok altında olacağı için onlar da bu gezegenle uğraşmaktan vazgeçecekler. 3. yoğunluk dünyasında daha az insan yaşıyor olacak, gezegen kendini yenileyecek ve onlar da derslerini müdahale olmadan daha kolay öğrenebilecekler.
A: Yakın.

S: (L) Bu boyut değişimi sırasında bizim yaptığımız şey bir frekansın tutulup muhafaza edilmesi mi? Yani resmen 4. yoğunlukta yeni bir dünyanın yaratılmasını sağlayacak bir “süper bağlantının” oluşturulması mı? Tıpkı tek hücreli bir organizmanın ikiye bölünmesi gibi; sadece yarımlardan bir tanesi frekansın yakalanması yoluyla diğer bir boyuta geçerken bir tanesi 3. yoğunlukta kalacak. Öyle mi?
A: Adım adım.

S: (L) Bir bölünme meydana getirecek frekansı mı sabitliyoruz?
A: Gelişen kanallardan (conduit) birisiniz.

S: (T) Kanal kimin için?
A: Siz ve sizi izleyecekler için.

S: (L) Bu kanal… Gezegenin yeni boyuta geçeceği bir kanal mı bu?
A: Bir tanesi sizsiniz. Başkaları da var. Şu anda gelişim halinde.

S: (L) Başka gezegenler mi?
A: Hayır. Kanal.

S: (T) Tüm bu kanallar 4. yoğunluğa geçişin sağlanmasını sağlamaya yönelik, öyle mi?
A: Bir kanalı geliştirmenin anahtarı bilgidir.

S: (T) Bizi 3. yoğunluktan 4. yoğunluğa taşıyacak bir kanal geliştiriyoruz. Bu kanalı oluşturup 4. yoğunluğa geçtiğimizde buraya gelme amacımız olan frekans tutma işini tamamlamış mı olacağız?
A: Kısmen.

S: (T) Bu kanal bizim için bir çeşit kaçış/çıkış tüneli, öyle mi?
A: Yakın.

S: (L) Şunu netliğe kavuşturalım. Bu kanaldan diğer boyuta ilerlediğimizde, diğer…
A: 3. seviye dünya değil, 4. seviye dünyada olacaksınız.

S: (L) Eski pratik Laura olarak somutlaştırmaya çalıştığım şey şu: 4. yoğunluk dünyası ile 3. yoğunluk dünyası yanyana mı var olacaklar?
A: Yanyana değil. Tamamen “farklı dünyalar.”

S: (L) Bu dünyalar iç içe olacak ama farklı boyutlarda olacaklar yani?
A: Yakın.

S: (L) Diğer bir deyişle, örneğin bir 6. yoğunluk varlığı bu gezegene baktığında bu gezegeni görür, uzayda dönüşünü görür, dünyanın çeşitli boyutlarını görür ve tüm bunlar mekan-zamanda aynı anda gerçekleşiyor olur. (J) Onlar aşağıyı görebiliyor ama biz yukarıyı göremiyoruz.
A: Evet.

S: (L) 3 boyutlu dünyada tüm o afetler meydana gelirken biz 4 boyutlu dünyada olacağız ve bu olaylar orada meydana gelmeyecek. 3. yoğunluk insanlarını görmeyeceğiz ve onlar da bizi görmeyecekler. Çünkü başka boyutlarda olacağız.
A: Evet, kavramı anlıyorsunuz, şimdi bunun gerçek olup olmadığına karar vermeniz gerekiyor.

Ne görev ama! Diğer taraftan, kaç tane seçeneğimiz var ki? Tahmin edebileceğiniz gibi konu tekrar gündeme geldi ve Kasyopyalılar tarafından bu konuya yönlendirildik. Bu olayda alışılmadık birşey yaptılar ve soracağımız sorular için durmadan uzun bir kehanet zinciri sundular. Bu alışılmadık bir durumdu, çünkü Kasyopyalıların kehanetlerle ilgili tutumu şuydu:

“Burada iş başında olan güçler doğru bir şekilde kolayca öngörülemeyecek kadar zekidir. Ne gibi gelişmelerin ve saptırıcı olayların meydana geleceğini bilemezsiniz. Bu güçler öngörümsel ve felsefi kalıpların farkındalar ve sabit geleceklere inananları kandırmak ve caydırmak için genellikle yön değiştirirler.”

Yani her ne kadar tarih belirtmeseler de bu kadar çok sayıda kehanette bulunmaları garipti.

Ama bu kehanet dizisindeki öngörüler daha çok gösterge niteliğindeki olaylar gibiydi; düşen dominolar gibi başka olayları başlatacak işaretçiler ve peşpeşe meydana gelen bir çeşit olaylar grubu gibi.

3 Aralık 1994

C: Ukrayna patlaması: kimyasal veya nükleer. Hawaii uçak kazası: havacılık, muhtemelen orduyla ilgili. İlk aydan itibaren Kaliforniya’da yeni sismik faaliyetler: San Diego, San Bernardino, Kuzey Bakersfield, Barstow: hepsi kırılma noktaları. Hollister, Palo Alto, Imperial, Ukiah, Eureka, Point Mendocino, Monterrey, San Luis Obispo açıkları, Capistrano, Carmel: bunlar sırasına göre kırılmalardaki gerilim noktaları. “Zaman” belirsiz. İnsanların kitlesel terkedişinin başlaması nedeniyle Kaliforniya ekonomisinin aşamalı olarak çökmesi söz konusu olabilir. Ayrıca Shasta dağı patlıyor; Lassen’de etkinlik. Okyanus tabanı alçalmaya başlıyor. Kraliçe Elizabeth, ciddi hastalık, kanla ilgili. Prenses Diana intihar girişimi. Kuzey Doğu ABD’de, Teksas’ta ve diğerlerinde gaz patlamaları. Süpernova ve her yerde olağandışı hava. Memphis sallantıları hissediyor. Minneapolis’te gizemli Nordik kovenantıyla ilişkili bankacılık skandalı. Evanjelik seks buluşması ifşa ediliyor. Depremlerin birinden sonra Kaliforniya’da altın keşfediliyor.

 

Prenses Diana ile ilgili “intihara teşebbüs” bahsinin geçmesi, onun ölümünden önce intihara teşebbüs olasılığını ortaya koyuyordu ama aslında Avrupa’da “bin yılın seli” meydana geldiği sırada bir otomobil kazasında öldü.

Kazadan sağ kurtulan korumanın iddialarına göre Diana’nın ölümü için suçlanması gereken kişi Fayeddi çünkü Fayed dikkatsizdi ve güvenlik konusunda çok kötü seçimler yapıyordu. Sanırım Diana’nın Dodi’nin seçimlerini kabullenişi “intihar eğilimi” olarak tanımlanabilir bir bakıma.

Şimdi “Dalga”yı yayına hazırlarken benim için daha da ilginç olan şey, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (Project for the New American Century; PNAC) denen projenin Haziran 1997’de, yani Halkın Prensesi’nin ölümünden iki ay önce hazırlanmış olması. George W. Bush’un ve onun neokon-sanatçılarının siyasi faaliyetleri bu plana dayalıydı ve öyle görünüyor ki Barack Obama da kuklalar dizisinde sıradaki kukla. Bu kötü niyetli dokümanda şu tanım geçiyor:

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi 1997 ilkbaharında oluşturulmuştur. Oluşturulmasından itibaren Amerika’nın savunma gücündeki düşüş ve bu durumun Dünya genelindeki Amerikan liderliğinin uygulanması ve nihai olarak barışın korunması üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde odaklanılmıştır.

Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nin karşısında hiçbir küresel rakip yok. Amerika’nın büyük stratejisi bu avantajlı konumu korumak ve gelecekte sürdürmek olmalıdır.

Birleşik Devetler’in şu anda kendini içinde bulduğu arzu edilir stratejik durumun muhafaza edilmesi, hem günümüzde hem de gelecekte küresel olarak güçlü bir askeri kapasite gerektiriyor.

Dönüşüm sürecinin gerçekleşmesi birkaç onyıl sürebilecek olmakla birlikte, zaman içinde havada, karada ve denizdeki savaş sanatı günümüzde olduğundan farklı hale gelecektir ve “savaş” muhtemelen yeni boyutlara taşınacaktır: uzaya, “siber-uzaya” ve belki mikroplar dünyasına. Hava savaşları artık rakiplerin göklerine giren insanlı taktik savaş uçağı pilotları tarafından değil, uzun menzilli, radara yakalanmayan insansız uçakların hakimiyetindeki bir yöntemle yürütülebilir. Kara savaşlarında, devasa, kombine-silahlı zırhlı güçlerin yerini daha hafif, daha gizli ve bilgiye duyarlı güçler alabilir ve bu güçler, bazıları askerlerin ceplerine girebilecek kadar küçük olan robot filolarıyla desteklenebilir.

Denizin kontrolü yüzey muharipleri ve uçak gemileriyle değil, donanmayı manevra yapmaya ve su altında savaşmaya yönlendiren kara ve uzay temelli sistemlerle sağlanabilir. Ülkeler uzaya erişim kapasitesi geliştirdikçe ve bundan güç aldıkça, uzayın kendisi de bir savaş sahnesi haline gelecektir. Üstelik askeri ve ticari (savaşa yönelik olan ve olmayan) uzay sistemleri arasındaki ayrım giderek belirsizleşecektir. Bilgi sistemleri özellikle sofistike Amerikan güçlerine kısa devre yaptırmaya çalışan ABD düşmanları için önemli bir saldırı odağı haline gelecektir… Spesifik genotipleri “hedefleyebilecek” gelişmiş biyolojik savaş biçimleri biyolojik savaşı terör aleminden çıkarıp siyasi olarak faydalı bir araç haline getirebilir.

Eğer Birleşik Devletler küçük, ucuz balistik füze, nükleer savaş başlıkları veya diğer kitle imha silahlarına sahip serseri gruplardan zarar görebilecek hale gelirse, mevcut Amerikan barışı kısa ömürlü olur. Kuzey Kore, İran, Irak veya benzer devletlerin Amerikan liderliğini baltalamalarına, Amerikan müttefiklerine gözdağı vermelerine veya Amerikan anayurdunun kendisini tehdit etmelerine izin veremeyiz.

YURT SAVUNMASI. Amerika yurdunu savunmalıdır. Soğuk Savaş sırasında yurt savunmasında nükleer caydırıcılık kilit unsurdu ve hala da temel önemini sürdürüyor. Ama yeni yüzyıl yeni koşullar getirdi. Birleşik Devletler nükleer gücünü yeniden yapılandırırken aynı zamanda yakında daha küçük devletlerin ABD müttefiklerini ve ABD yurdunu tehdit ederek ABD askeri faaliyetini engellemesine imkan tanıyacak olan balistik füzelerin ve kitle imha silahlarının etkilerine karşı da harekete geçmesi gerekiyor. ABD silahlı güçlerinin tüm yeni ve devam eden misyonları arasında bunun önceliği olması gerekir.7

 

PNAC planının Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a düzenlenen saldırının karmaşıklığıyla doğrudan ilgili olan daha da kötü niyetli bir kısmında şöyle deniyor:

Ayrıca, dönüşüm süreci devrimsel değişiklikler getirse bile, bu muhtemelen uzun bir süreç olacaktır; eğer yeni bir Pearl Harbor gibi yıkıcı ve kolaylaştırıcı bir olay meydana gelmezse…

Ve spesifik genotipleri “hedefleyebilecek” gelişmiş biyolojik savaş biçimleri, biyolojik savaşı terör aleminden çıkarıp siyasi olarak faydalı bir araç haline getirebilir.

 

Şefkatin ve hizmetin sevgili ikonu olan Diana Spencer’in ölümü etrafındaki koşullarda korkunç bir şekilde yanlış birşeyler olduğuna dair rahatsız edici bir şüphemiz olmasına rağmen, bu kehanet dizisinin herhangi bir kısmının anlam ifade etmeye başlaması ancak George Bush’un olağanüstü ve yasadışı yöntemlerle iktidara gelmesinden sonra mümkün oldu. (Tahminime göre, bu kehanetler o kadar önceden verildi ki, olaylarda bazı “bulanmalar” oldu.) Eğer çürütülemez Barış İkonları Bush ve neokonlar aleyhinde konuşacak olsalardı, bu yöneticiler yaptıklarını yapmayı başarabilirler miydi?

Ekim 2004’de Signs of the Times (http://sott.net) projesinin ikinci yılındaydık ve sayfanın editörleri bu sayıda “Where have all the Heroes Gone?” (Tüm Kahramanlar Nereye Gitti?) başlıklı bir makalede bu konu hakkında bir parça yorumda bulundu:

Kahramanlar, baskı ve zorlukla karşılaştıklarında kendilerine karşı konumlanmış genellikle zorlu güçlere karşı boyun eğmeye isteksiz olan nadir insanlardır. Elbette kahramanların her zaman bilinçli bir şekilde diğerkam davranması gerekmez ama onları harekete geçiren veya onlar üzerinden harekete geçen şey zulme karşı direnç ve seçim özgürlüğü ruhudur. Bu ruh, görecek gözleri olan herkes için bir ışık gibi parlar. Tüm adaletsizliği ve acılarıyla modern dünyanın her türde bolca yeni kahramanlar çıkaracağı düşünülebilir ama durumun bu olmadığını görüyoruz.

Belki de kahramanların ortaya çıkma olasılıklarını şiddetli bir şekilde sınırlandıran şey, kariyer, para ve şahsi kazanç üzerinde vurgu yapan modern, aptallaştırıcı, hayal gücü kıt, mekanize medeniyetimizdir. Ya da belki baskı o kadar tam, o kadar kapsamlı ki, kahramansı bir yapıya sahip olanlar bile bu baskıya karşı duramıyor demek daha doğru olur. Bununla birlikte yirminci yüzyıl kendilerini etkili bir konumda ve bir seçim durumunda bulan, kendilerine özgü bir şekilde gerçeği yalanlara, adaleti adaletsizliğe ve kahramanlığı korkaklığa tercih eden birkaç belirgin örnek üretmişti.

Geçmiş zaman kipi kullandık çünkü ne yazık ki modern dünyada kahramanlık özellikle geniş ve kamusal bir ölçekte olduğunda, cansız, duyarsız bir nüfusla beslenenlerin hoşuna gitmiyor. Sonuç olarak, örnek olup pek çoklarını uyandırma riski yaratan günümüz kahramanının ortalama yaşam süresi beklentisi son derece sınırlı olabiliyor. Böyle bir senaryoda yalnızca trajedi görmemiz mümkün ve kahramanların saflığına yas tutabiliriz belki ama bazen onların eylemleri ve onların potansiyel “negatif” etkilerini kapsayan süreç, bu mavi küredeki şovu sıkça gasp eden anti-kahramanın ifşa edilmesini sağlayabilir. Kahramansı yapıdaki herhangi bir okuyucu için, bu bilgi paha biçilmezdir.

O halde yaşamlarıyla insanlığa daha büyük şeylerin ilhamını veren ve ölümleriyle anti-kahramanı tesadüfen ifşa eden günümüz kahramanlarından bazılarına bakalım.

 

Karşımıza çıkan listede Kennedy kardeşler, Dr. Martin Luther King, John Lennon, Prenses Diana ve zamansız ölümleri ile dünyayı nadir rastlanan değerlerden mahrum bırakan diğerleri var. Bu nadir insanlar, kendilerine özgü bir şekilde gerçeği yalanlara, adaleti adaletsizliğe ve kahramanlığı korkaklığa tercih etmiş kişilerdir.

Bu nedenle, Diana’nın ölümünü ve bu kehanetler dizisinde onunla ilgili geçen yorumu, yaklaşan kötü zamanların gerçek bir göstergesi olarak düşünüyoruz. Yani bazılarının dediği gibi bu, “dişinin ölümü”, tanrıçanın savaşçı erkek tanrı Yahova tarafından öldürülmesiydi.

Gösterge niteliğindeki olay dizisine devam edecek olursak:

UFO’larda büyük artış, Gulf Breeze’de büyük bir toplaşma var. Laura çok daha fazla UFO olayına şahitlik ediyor. Devasa bir UFO dalgası. Tüm tarz ve kökenlerde. Sadece bekleyin ve iliklerinize kadar donduğunuzu hissedeceksiniz. Pek çok dünyadışı varlık8 görünecek ve biz de görünür olacağız. Bunu bir buluşma olarak düşün. Herkesin buna uyanması gerekiyor. Bu tam şimdi oluyor. Herkes bireysel frekansına göre oyunda bir rol alacak. Bu yalnızca başlangıç. Bekle “Henry Higgins” sadece bekle!

S: (L) “Rodgers and Hammerstein” hayranı mısınız?
C: Evet.

S: (L) Pleiades’lilerle ilişkiniz nedir?
C: Pleiades’liler pek çok diğerleriyle de bağlantı kuruyor. Biz sahneye sizinle çıktık ama aslında esas olarak aynıyız; sadece boyut sınırı üzerindeki odak noktalarımız hafifçe farklı.

S: (L) Tüm bu faaliyetler neden şimdi oluyor?
C: Kapanmak üzere olan büyük döngü çok özel bir fırsat sunuyor.

S: (L) Bu, geleceği değiştirmek için özel bir fırsat anlamına mı geliyor?
C: Geleceği, geçmişi ve şimdiyi.

S: (L) Tüm bunlardan öyle anlıyorum ki, eğer büyük döngüde bu noktada birşeyler değiştirilmezse herşey çok berbat bir sona doğru gidebilir, öyle mi?
C: Ama gitmeyecek. Kavramı anlamadın.

S: (L) Anladım; söylediğinizi anlıyorum. Tüm bunlar döngünün bir parçası. Herşey bir döngünün parçası. Kastettiğim şey…
C: Anladın mı??? [tablaya büyük bir soru işareti çiziliyor.]

S: (L) Neyi anladım mı?
C: Kavramı anladığını söyledin. Gerçekten öyle mi? Öğren.

S: (V) Az önce belirttiğiniz “buluşmayı” merak ettim de…
C: Buluşma, boyut sınırı geçişinden kaynaklanıyor.

S: (L) Peki bu boyut sınırı geçişinde neden bir buluşma gerçekleştiriliyor? Bu gerçekten çok büyük bir şov mu olacak?
C: Bir fırsat. Tüm evreni etkileme fırsatı gibi. “Pomp and Circumstance” (İhtişam) yani “Hope and Glory” (Ümit ve Coşku) marşının evrensel düzeyde çalındığını düşünün.

S: (L) Çeşitli tür ve ırktan varlıkların, bu kocaman evrenin en uzak yerlerinden birindeki önemsiz bir galaksinin en dış kenarında bulunan toplu iğne başı kadar küçük bir gezegende buluşması herşeyi nasıl etkileyebilir?
C: Bu senin algın.

S: (L) Peki doğru algı nedir? Dünya gezegeni ve üzerindeki insanlar, burada meydana gelen şeyler, bizim normalde düşündüğümüzden daha mı önemli?
C: Dünya bir Birleşme noktası.

S: (L) Her zaman bir birleşme noktası mı oldu? Birleşme noktası olarak mı tasarlandı? Yoksa sadece bir kereye mi mahsus?
C: Bir kerede çok fazla soru.

S: (L) Başlangıçtan itibaren bir birleşme noktası olarak mı tasarlanmıştı?
C: Doğal işlev.

S: (L) Yani her zaman bir birleşme noktası mıydı? Burada böyle garip şeylerin olmasının nedeni bu mu?
C: Bunu yanıtlamak zor çünkü “zaman” kavrayışınız yanlış.

S: (V) Bu tür buluşmalar diğer gezegenlerde başka gruplar tarafından da gerçekleştirildi mi hiç?
C: Gerçekleştirildi, gerçekleştiriliyor ve gerçekleştirilecek.

S: (L) Yani yapısı veya üzerindekiler farklı olabilecek olmakla birlikte birleşme noktaları olan başka gezegenler de var. Eğer bu birleşme noktaları bütün evrene dağılmışsa, bu boyut geçişi birleşmesi evrendeki bütün birleşme noktalarında aynı anda mı gerçekleşecek?
C: Hayır.

S: (L) O halde, zamanda herhangi belirli bir noktayı ele aldığımızda, belirli veya seçilmiş birleşme noktalarında meydana geliyor?
C: Yakın.

S: (L) Peki o halde boyut sınırlarının coğrafi noktalarla bir ilişkisi var mı?
C: Boyut sınırları dalgalar üzerinde gider.

S: (L) Peki bu dalgalar nereden geliyor?
C: Sürekli bir döngüdeler.

S: (L) Peki dünya mı ona doğru ilerliyor yoksa o mu dünyaya doğru geliyor?
C: Biri ya da diğeri.

S: (F) Dünya üzerinde yaşayan varlıkların mevcut olmasının bu buluşma veya birleşmeyle bir ilgisi var mı?
C: Evet. Ve gelişimde kritik bir kavşakta olmanız nedeniyle.

S: (L) İlk celsede verdiğiniz kehanetlerin hala geçerli ve yaklaşmakta olup olmadıklarını öğrenmek istiyorum.
C: Gelişim geçiriyorlar.

S: (L) Yani yakında meydana gelecekleri noktaya doğru mu gelişiyorlar?
C: Akışkan.

S: (L) Yani bazıları gerçekleşmeyebilir mi?
C: Evet.

S: (L) Peki bu gece verdiğiniz kehanetler de değişime tabii mi?
C: Belki.

S: (L) Dünyada boyut sınır geçişi en son ne zaman gerçekleşti?
C: Sizin ölçümünüze göre 309.000 yıl önce.

S: (L) Enerji bakımından bu dalganın içeriği nedir?
C: His. Hiperkinetik duyumsayış.

S: (L) Bu ne anlama geliyor?
C: Herşey. Bu bağlantı için fazla karmaşık.

S: (L) Tamam. Bu dalga dünyayla kaç kez etkileşime girdi?
C: Sonsuz sayıda.

Bu cevap beni şaşkına çevirmişti. Sonsuz sayıda mı? Lineer bir zihin bu fikirle nasıl başa çıkabilir? Ama denemeye hevesliydim. “Dalga Sorularımı” önceden planlamaya başladım:

5 Aralık 1994

S: (L) Boyut perdesinin tanımı nedir?
C: Kendini açıklıyor. Düşün.

S: (L) Boyut perdelerinden bahsederken aynı yoğunluk içindeki bölümlerden mi bahsediyoruz?
C: Belki.

S: (L) Boyut perdeleri aynı yoğunluk seviyesindeki boyutları birbirinden ayıran perdeler olabilir mi?
C: Evet.

S: (L) Peki boyut perdeleri yoğunluk seviyeleri arasında da olabilir mi?
C: Evet.

S: (L) Yani boyut perdesi, bir değişikliğin gerçekleştiği bir noktayı ifade ediyor…. Bu değişime neden olan şey nedir?
C: Doğa.

S: (L) Tasarımı açısından düşünürsek bu değişikliğin tanımı nedir?
C: Deneyim.

S: (L) Atomlarla veya kuantum fiziğiyle veya atomların hareketleriyle ilişkili mi bu?
C: Evet.

S: (L) Tamam. Bir atom 3. yoğunlukta. Bu atomu 4. yoğunluktaki bir atomdan ayırt eden şey nedir?
C: Gerçeklik.

S: (L) Bir yoğunluğu başka bir yoğunluktan ayırt eden şey nedir?
C: Varsayımlar.

S: (L) Tamam, içinde bulunduğun gerçekliğe bağlı olarak varsaydığın veya beklediğin şey, o atomla ilgili algıladığın şeyi belirliyor, doğru mu?
C: Yakın.

S: (L) Varsayımları belirleyen şey nedir?
C: Deneyim.

S: (L) Benim atom deneyimim atomların birleşerek katı maddeyi oluşturması şeklinde…
C: Varolan herşey sadece bir derstir.

S: (L) Tamam, bize doğru gelen dalga, bize varsayımlarımızı değiştirecek bir deneyim mi yaşatacak?
C: Madde 22: Bir yarısı şu ki, dalgayı pozitif şekilde deneyimlemek için varsayımlarınızı değiştirmeniz gerekiyor. (ç.n.: “Madde-22”, Joseph Heller’in “Catch-22” orijinal adlı romanına atıf.)

S: (L) Peki bu dalga mutlak anlamda neden oluşuyor?
C: Boyut sınırı.

S: (L) Bu boyut sınırı, bir gerçeklik ile başka bir gerçeklik arasındaki ayrım çizgisi mi?
C: Evet.

S: (L) Yani bir boyut perdesi gibi.
C: Evet.

S: (L) Yani Dünya bir boyut perdesinden geçecek, öyle mi?
C: Ya da bir Dünya. Herşey yalnızca bir derstir, bundan başka hiç, tekrarlıyoruz hiç birşey değildir.

S: (L) Benim deneyimlerime göre dersler genelde acı verici oluyor. Bu boyut sınırı geçişi veya bu birleşme deneyimi bizim 3. yoğunlukta acı verici olarak tanımladığımız bir şekilde mi gerçekleşecek?
C: Bekle ve gör.

Son sorduğum sorularla hiçbir yere varamadığımı hissettim ama tabi ki bu durum konu hakkında çok sıkı bir şekilde düşünmeme sebep oldu!

Bu arada bir hipnoz sujesi ile stresli bir deneyim yaşadım. O celsedeki konular şu anda yaşadığım sorunlarla bir şekilde bağlantılı görünüyor ve bu yüzden de o konuda size bir şeyler anlatsam iyi olur. Kendinizi hazırlayın.

___________

 

1 Bazı bilimadamları, jeolojik tarih boyunca pek çok kez tekrarlanan soy tükenmelerinin veya “büyük ölüşlerin” afetsi olaylarla, belki dünyaya çarpan asteroitlerle ilgili olduğunu düşünüyor.

 

2 High Strangeness kitabımda vardığım çıkarımlardan birine göre, “dünyadışı varlıklar” negatif duygu enerjisiyle besleniyor; tıpkı bizim hayvan yetiştirdiğimiz gibi onlar da besin olarak bizi “yetiştiriyor.”

 

3 Kelimeyi aynen Kasyopyalıların yazdığı gibi bıraktım. Okuyucu Kasyopyalıların belirli sözcüklerle ilgili kendi yazım biçimleri olduğunu ve bu tür durumlarda onlarınkini olduğu gibi bıraktığımı, ama ilgili sözcükleri kendim kullandığımda geleneksel şekilde kullandığımı fark edecektir.

 

4 K’lar yoğunluk terimi ile bizimkinin üstünde veya altında olan (bizimkine paralel olmayan) mekan-zaman boyutlarını ifade ediyor. K’lara göre evren sonsuz boyuttan ve içiçe yedi yoğunluktan oluşuyor. Biz üçüncü yoğunlukta bulunuyoruz ve dördüncü yoğunluğun da UFO/uzaylı fenomeninin kökeni olduğu düşünülüyor. Bu konu sonraki bölümlerde ve High Strangeness kitabında daha kapsamlı olarak ele alınıyor.

 

5 “Kertiş”, üst boyut gerçekliklerinde yaşadığı düşünülen ve sürüngen nitelikte algılanan varlıkları tanımlamaya yönelik bir kısaltmadır. Pek çok fizikçi varolan herşeyin aslında “dalga formları” olduğunu ve bilincimizin “dalgaları okuyan” birşey olduğunu söylüyor. “Okuduğumuz” dalgalara, üzerinde anlaşılan bir geleneğe göre şekil ve yapı veriyoruz. Bu bakımdan, üst boyut mekanının bazı sakinleri hemen hemen “sürüngen” olarak “okunur” çünkü onların varlığının “özü”, “dalga formlarının” frekansı budur. Biz onları daha çok “Entropi Lordları” diye tanımlamayı tercih ediyoruz. Bu varlıklar bizim anladığımız şekilde fiziksel olmayabilirler ve aynı şekilde bizim anladığımız şekilde “uzaylı” değillerdir. Pek çok dini kavramın ve mitolojik “tanrı ve tanrıçaların” ve her türden yaratığın ardında yatan şeyin, bu üst gerçeklik seviyeleri ve onların “bilinç birimlerine” dair algılar olduğunu düşünüyoruz.

 

UFO/uzaylı alanındaki pek çok öğrenci üst boyutsal Sürüngen (Reptilyan) ırkını bizim belirttiğimiz gibi değişken bir fizikselliğe sahip üst boyut Sürüngen ırkı olarak değil de, tıpkı insan ırkı gibi fiziksel bir ırk olarak algılama eğilimindedir. Bazı gruplar ise bu sürüngenlerin bir sürüngene “ev sahipliği” yapabilecek, şekil değiştirerek geçici olarak sürüngen formuna girebilecek (eğer uygun genetiğe sahiplerse) bir insana “inebilen” tamamen şeytani, eterik varlıklar olduğunu söylüyor. İngiltere Kraliçesini ve dünya liderlerinden pek çoğunu bu son bahsedilen türde bir varlık olarak tanımlıyorlar ve bununla ilişkili olarak gariplik sınırlarını aşıp kaçıklık alanına giren her tür hikaye anlatıyorlar.

 

6 KH kendine hizmetin kısaltmasıdır. BH ise başkalarına hizmet anlamına geliyor. Evrensel İkiliğin ifadeleri olarak KH ve BH, bilinçli yaşam formları için mümkün olan iki zıt oluş halidir.

 

7 Rebuilding America’s Defenses: Strategy, Forces and Resources For a New Century, Eylül, 2000. (http://www.newamericancentury.org/RebuildingAmericas Defenses.pdf)

 

8 Unutmayın ki Kasyopyalıların kullandığı “alien” (uzaylı/dünyadışı varlık) kelimesi, bu kelimenin klasik anlamından tamamen farklıdır. İleri bölümlerde bu netleşecektir.